Image
Ağustos 12 2017 02:58

Hayatımın en önemli işi

              Hayatımın en önemli işlerinden birini böyle savsakladığıma inanamıyorum” sinirle etrafında dönerken neredeyse cüppesine takılıp düşüyordu. Kendisine kızmayı bırakıp bütün sinirini cüppesine yöneltti, elbette bu ani değişime cüppe de bir anlam verememişti. Hem, o zaten eski ve yamalı bir cüppeydi kime ne zararı olabilirdi. Neden suç onun olsundu ki? Eşya bilimi diye bir şey var değil mi. İyice yaşlandığı için artık iki kat bol gelmesi onun suçu değildi. Ama yine de bütün kabak bu kimsesiz cüppenin başına patlamıştı işte. Zavallı ben diye iç geçirdi.  Bu huysuz adamdan hiçbir zaman hak ettiği saygıyı görememişti.   

Yaşlı adam cüppeyi duymazdan geldi. Etrafında bu kadar dönmekten hem yorulmuş hem de başı dönmeye başladığı için neredeyse kendisi kadar uzun asasına yaslanıp soluklanmaya başladı. Zaten cüppesi ile niye kavga ettiğini unutmuştu. Birkaç dakika geçti, birkaç dakika daha geçti, sonraki birkaç dakika içinde “bir şeyler”diye mırıldandı Bir karış sakalını sıvazlamaya çalışırken… aslında bu pek mümkün değildi. Keçe gibi sakalları ne taranabiliyor nede “şekilsizlik” dışında bir şekil alıyordu. Elbette şekilsizlikte bir şekildir diye sakalı ile kavga ettiği zamanlarda olmuştu.

“Tam da çok önemli bir şeyler yapmak üzereydim…” dedi. Doğruldu. Son zamanlarda yaptığı hiçbir şeyden emin olamıyordu. Yaptığı çoğu şeyi hatırlamıyordu, hatırladığı çoğu şeyi ise aslında yapmamış oluyordu. “Yoksa yaptım mı?” diye iç geçirdi. Bir an yine kendisine kızacak gibi oldu ama vazgeçti. Kendisinin üzerine çok gidiyordu bu aralar. Hem kendisi artık yaşlı biriydi, çok çabuk kırılıyordu bazı sözlerden, daha duyarlı olmalıyım kendime karşı diye düşündü. Birde tersi oldukça serti kendisinin. Bir kızarsa kendisine… hayır hayır! hayatının en önemli işini yaparken sakin olmalıydı. Birkaç derin nefes alıp ona kadar saymayı denedi ama onlarca kez nerede kaldığını unutup başa döndü.

“Hay zıplayan peltek zürafalar” diye aniden zıpladı. Yani tam zıpladığı söylenemez ancak verdiği bu ani tepki normal tepkilerin yanında o kadar ani ve tuhaf oldu ki zıpladığını sandı. Aslında kollarını yukarı kaldırıp parmak uçlarında doğrulmaya çalışmıştı sadece. Ve belki ayakları bir iki parmak yerden kesilmişti, tabii iki ayağı aynı anda değil.

Bulduğu yeni heyecanla “Hayatımın en önemli işi, tabi onu yapacaktım” diye haykırdı coşkuyla. Temel problemin o işin tam olarak ne olduğunu hatırlayamaması olduğunu saymazsak iyi bir başlangıç sayılabilirdi. Sol elini gözlerine siper edip önünde uzanan yolun nereye vardığını görmeye çalıştı. Başarılı olamayınca bunu yadırgamadı, kendisinin gözleri artık uzağı göremiyordu ama bunun için ona kızacak ya da alınacak değildi. 
“Bir yol” dedi kendine sakallarını sıvazlamaya çalıştı, olmadı. Diğer eliyle de sıvazlamaya çalışan eline yardımcı olmaya çalışırken bu kez de asasını düşürdü ve onu yerden almak için harcadığı uzun ve sancılı süreçte bir asanın nerede- nasıl durmasını gerektiğini bilmesi ve zamane asalarının pek güvenilmez olduğu ile ilgili uzun bir söylev çekti. 

“Bir yol” diye söylendi yeniden doğrulduğunda. “Bu güzel, eğer bir yoldaysan mutlaka bir yerlere gidiyorsundur, belki tamda gitmek istediğin yere gidiyorsundur” diye devam etti neşeyle. 

“Bayım, iyi misiniz” diye seslendi arkasından oğlan.  İhtiyarın kendisine dönmediğini görünce, duymadığını düşünerek yanına doğru seyirdi ve karşısına dikildi. “Uzun bir süredir yolun ortasında duruyor ve tuhaf hareketler yapıyorsunuz.” Diye ekledi oğlan. 15’inde olmasına rağmen neredeyse ihtiyar kadar uzundu. Elbette bunda ihtiyarın kısa boylu olmasının da etkisi vardı. İhtiyar omuz silkti ama cevap vermedi. 
“Bayım iyi misiniz” dedi oğlan. İhtiyarın koluna dokunarak. Elinden geldiğince nazik olmaya çalışmıştı.

“HAYIR! Büyücüyüm ben” diye köpürdü ihtiyar. Niye böyle aniden parladığına kendisinede bir anlam veremedi. Oğlan tepki vermedi. Bunu biliyor gibiydi.
“Bir büyücüyüm” diye düşündü yavaş yavaş hatırlamaya başladı. Oğlana dönüp kaşlarını çattı. Elbette her büyücü gibi o da kendisine dokunulmasını sevmezdi. Bunu herkes bilirdi. Ancak kendisine dokunulduğunda büyücü olduğunu bilmediği için aslında oğlana kızmanın çok doğru olmayacağına karar verdi.  
“İyiyim” diye eklemeyi de ihmal etmedi. Nazik olmaya çalışmadı. Ancak oğlanın pek etkilendiği söylenemezdi. Bu kez de oğlan omuzlarını silkti. 

“Demek o büyücü sizsiniz... Son bir haftadır, yaptıklarınızın eminim mantıklı bir açıklaması vardır değil mi?” Oğlanın ses tonunda kızgınlık olduğunu düşünecekti nerdeyse. Tuhaf olan ise oğlanın hala ona dokunmaya devam etmesiydi. Hatta kolundan tutup çekiştirmeye başlamıştı bile.  
“Ama önce şu yoldan çekilelim yoksa ezileceğiz” diye ekledi aceleyle. İhtiyarı da arkasından sürükledi. “İlerde oturup bir şeyler içebileceğimiz bir yer var” dedi oğlan. Yoldan çekildiklerinde büyücüyü çekiştirmeyi bıraktı. 

Büyücü, bu sürede bütün olup bitenleri düşünüyordu, çok önemli işini hatırlamıştı. Bütün bu çekiştirmeleri ve oğlanın kabalığını görmezden gelmesinin tek açıklaması buydu. Kendisininden hiçte beklenmeyecek bir şekilde sessizce oğlanı takip etmeye devam etti. Onu bir kurbağaya yada önemsiz bir şeye çevirmeyi düşünmedi bile. "Bir iğneye mesela. Aslında iğnelerinde pek çok faydası vardı kuşkunuz ancak bir kurbağa ile kıyaslandığında... yani kurbağa canlı bir organizma sonuçta ama iğne öylemi? Bir iğne  yeterince zorlanmadığı sürece asla canlı olduğunu kabul etmezdi. Yinede bu onu..."  Oğlanın kendi kendine söylenmeye başladığını farkettiğinde düşüncelerine ara verdi. Kulak kabartıysa da oğlanın kendi kendine ne konuştuğunu anlayamadı. 
“Ouuu çok güzel” dedi sırıtarak. “Bu çocukta büyücü mayası var” dedi onu takip etmeye devam ederek. 

Neden sonra birden durdu. 
“Neden gelmiyorsun” diye bağırdı oğlan 
“Bu ağaç” dedi büyücü önündeki ağacı asası ile işaret ederek.
“O ağaç mı? Ne olmuş o ağaca ?”
“Önümde duruyor!”
“Neden benim yaptığım gibi etrafından dolanmıyorsun?” dedi oğlan
“Hayır, ona çekilmesini söyle”
... 

2017 : memet tayanç

Günde 500 kelimelik denemeler...